Endüstrileşmiş ülkelerde çoğu insan zehirli örümcek ve yılanlarla karşılaşmamıştır. Bu ülkelerin çoğunda zaten zehirli örümcek ve yılanlar da pek yoktur. Fakat yine de kollarında bir örümcek gezinirken ürperen insan sayısı da az değildir.
Bu gibi korkular, bazı insanların gündelik hayatlarını kısıtlayacak kaygılara neden olabilir. Örneğin, bazı insanlar örümcek olup olmadığı kontrol edilmeyen bir odaya girmekten çekinirler. Öte taraftan bazıları da yılanlardan korktukları için doğada vakit geçirmek istemezler. Gelişmiş ülkelerde, insanların %1-5’inin bu canlılara karşı bir fobisi vardır.
Şu ana kadar, bu kaygının ve kaçınma davranışının nereden kaynaklandığı netleşmiş değildi. Bazı bilim insanların bunun doğuştan geldiğini öne sürerken bazıları ise bunun çocukken çevremizden edindiğimizi ileri sürdü. Bu konuyla ilgili bugüne kadar birçok çalışma yapıldı fakat yetişkinler ya da büyük çocuklarla yapılan çalışmalar bunun doğuştan mı veya öğrenilmiş mi olduğunu ayırt etmeye yardımcı olmadı. Yine, sadece çocuklarla yapılan çalışmalar, çocukların doğrudan fizyolojik korku reaksiyonu gösterip göstermediğini değil, sadece örümcekleri ve yılanları zararsız hayvanlara ya da nesnelere göre daha hızlı tespit ettiklerini ortaya koymuştu.
Leipzig’de yer alan Max Plank Enstitü’sü İnsan Bilişi ve Beyin Bilimleri ile İsveç’te yer alan Uppsala Ünversitesi ortak çalışmasında önemli bir bulgu ortaya konuldu. Çok küçük yaştaki bebeklerin dahi örümcek ve yılan gördüklerinde bir stres tepkisi verdiği bulundu. Bu bebekler hem hareket kabiliyetleri sınırlı hem de o hayvanların tehlikeli olabileceklerini öğrenemeyecek kadar küçüklerken, sadece 6 aylıklarken, bu tepkiyi verdiler.
Bu bulgulardan yılan ve örümcek korkusunun evrimsel bir kökene sahip olduğu sonucu çıkarılıyor. Primatlara benzer şekilde, beynimizdeki mekanizmalar nesneleri ‘örümcek’ veya ‘yılan’ olarak tanımlamamızı ve onlara çok hızlı tepki vermemizi sağlıyor. Bu açıkça hayvanları tehlikeli ve iğrenç olarak görmemizi sağlayan, bize nesillerdir aktarılan bir stres tepkisidir. Buna birde başka faktörlere eşlik ettiğinde bu tepki gerçek bir korku ya da fobi haline dönüşebilir. “Ebeveynlerin sergilediği güçlü kaçınma tepkileri ya da tehlikeleri fark etmemizi sağlayan amigdalanın fazla aktif olmasını neden olan bir genetik yatkınlık, bu canlılara yönelik dikkati artırıp bir kaygı bozukluğu doğmasına neden olabilir.”
İlginç bir şekilde, daha önce bu konudaki çalışmalarda ayı, gergedan gibi görünürde tehlikeli olan canlılarla bebekler arasında benzer bir ilişki bulunmamış. “Özellikle yılanlara ve örümceklere verilen bu tepkininin nedenin insanlar ve onların ataları için yaklaşık 40-60 milyon yıldır bir tehdit olmasında öte geldiğini düşünüyor. Oysaki ayı gibi tehlikeli memeliler insanlar için bu kadar uzun senelerdir bir tehdit oluşturmamaktadır. “
Bıçak, şırınga veya priz gibi modern hayatın tehlikeleri için de muhtemelen aynı durum geçerlidir. Evrimsel bir perspektiften bakıldığında, bunlar kısa süredir varlar ve doğuştan gelen bir reaksiyon mekanizmaları yaratacak kadar uzun bir süredir insan hayatı için tehdit oluşturmuyorlar. Araştırmacılardan Hoehl bu konu hakkında gülümseyerek “Ebeveynler, çocuklarına parmaklarını prize sokmanın tehlikeli olduğunu öğretmenin ne kadar zor olduğunu biliyorlardır.” dedi.