“Bootes kanalının yakınlarda yaşayan Erasinus, akşam yemeği sonrası bir ateşe kapıldı. İlk günü oldukça sakin geçirdi fakat gece ağrıları oldu. İkinci gün bütün semptomlar arttı ve gece çılgınlar gibiydi. Üçüncü günü ağrılı bir durumdaydı ve büyük bir tutarsızlık içindeydi. Dördüncü gün en rahatsız durumda, gece düzgün uyku uyumamış vaziyette geçirdi fakat hayaller görüyor ve konuşuyordu. Beşinci günün sabahında toparlanmış, oldukça tutarlı idi fakat öğleden önce sinirli bir çılgınlık içine girdi, kendine hakim olamıyordu, el ve ayakları soğuktu ve morarmış gibiydi, gün batımında öldü.” yaklaşık M.Ö. 400’de deliryum Hipokrat tarafından “Salgınlar” kitabında böyle açıkladı.
Deliriumun geçmişine hazır gitmişken Latince bir sözcük olan “deliro” (çıldırmak) ve “lira” (yarık, örneğin bir yarıktan çıkmak) sözcüklerinden oluşmuştur. Delirium (deliryum) tıp dünyasında ilk tanımlanan ruhsal bozukluk hastalıklarından biridir, fakat yaklaşık 2500 yıldan beri tanımlanmaya çalışılmasına rağmen günümüzde hala anlaşılmamaktadır.
Deliryum; hızlı başlayan, dalgalı seyir gösteren, çok farklı nedenlerden dolayı ortaya çıkan, bilinç, algılama, düşünce, uyku ve uyanıklık döngüsü değişimlerinin eşlik ettiği bir klinik sendromdur. Deliryumun olası nedenleri çok fazladır ancak her zaman nedenleri belirlemek kolay değildir. Kafa travması, alkol ve madde etkileşimi ya da yoksunluğu, çeşitli toksinler, organ yetmezliği, beslenme, endokrin (iç salgı), vücuttaki elektrolit (pozitif ve negatif) yük, otoimmün (öz bağışıklık) bozukluğu gibi nedenlerle kendini göstermektedir.
Durum şöyle ki, yoğun bakım ünitelerinde yatan hastaların %15-25’i deliryum riski bulundurmaktadır. Bu olasılık kemik iliği transplantasyonu (nakli) olan hastalarda %75’e kadar çıkmaktadır. Genel herhangi bir hastalık geçiren hastaların %3 ile %40’ında deliryum gözlenmektedir. Yani herhangi bir hastalık nedeniyle hastaneye gittiğimizde biz de %3-40’lık dilimin içerisinde olabilir miyiz ? Yoksa “İnsanın doğasında akıllılıktan çok, delilik vardır.” sözüyle akıllara kazınan filozof ve aynı zamanda devlet adamı olan Francis Bacon’un ileri görüşlülüğünü kanıtlıyor muyuz? Deliryumun teşhisini koymak oldukça zordur. Yine de bu kadar sık karşılaşma riski olan hastalığın fark edilememesi şaşırtıyor insanı. Deliryumun gözden kaçması hastalarda spesifik semptomlar ortaya çıkması yüzünden olabilir.
Bir dakika bir dakika !.. Bir de günlük hayattan bakalım şu deliliğe; “Beni gerçekten deli ettin!”, “Delirmiş olmalısın !” sözlerini asında bizi çok fazla sinirlendiren hatta küplere bindiren olaylarda içimizden geldiği gibi, plan yapmadan, karşımızdaki kişiye söylediğimiz hatta normal algılanabilecek bir tavır şekli olarak fazlasıyla kullanıyoruz. Bu açıdan bakıldığında bu delilikle alakalı sözler, tıptaki deliryuma göre gerçekten masum kaldı diyebiliriz. Vay be şuanda fark ettim de, harbi ne sık kullanıyormuşuz bu terimi…
Bacon’ın “İçinde bir tutam delilik olmayan hayat, eksik bir hayattır.” veya Dali’nin “Deli Olun !” gibi sözlerini günlük hayattaki kullandığımız delilikle bağdaştırmakta fayda var, aman deliryumla bağdaştırmak aklınızın ucundan geçmesin ! Sonra her şey daha kötüye gidebilir, bizden demesi. ☺