X

Oyunsuz Çocuk mu Olur? | Sembolik Oyunla Zihin Gelişimi

Hepimiz çocukken kendimize bir tahta parçasından at, kumandadan araba, saç fırçasından mikrofon hayal ederek oyunlar oynamışızdır. Ya da “sen çocuk ol ben anne olayım” gibi evcilik cümleleri ile olduğumuzdan farklı rolleri gerektiren oyunlar tasarlamışızdır. Çoğu zaman bu hayali oyun/oyuncaklar bize gerçeklerinden daha çok zevk vermiştir. Erken çocukluk döneminde özgürce oynanan bu oyunlara Gelişim Psikolojisi alanında sembolik oyun, bir diğer ismi ile –mış gibi oyun denmekte. Ve bu sembolik oyunlar tüm dünyadaki çocuklarda okul öncesi dönemde görülen ortak bir davranış olarak serginlenmekte.

Nedir Sembolik Oyun ya da –Mış Gibi Oyun?

Sembolik oyunda çocuk nesneleri, davranışları ve düşünceleri kendi amaçlarının dışında kendine, başka insanlara ya da objelere yönelterek kullanır. Örneğin, boş bir tabaktan oyuncak bebeğini doyurmak, oyuncak ayıyı kaleci yaparak tek kale maç yapmak gibi. İlk örnekleri 13-15 ay civarı görülmeye başlar ve artık 2 yaşta ortaya çıkmış olur. İlerleyen yaşlarda sıklığı ve karmaşıklığı da giderek artar. En önemli özelliği hayal unsuru olmasıdır. Bu oyundaki karakterler oyun içerisinde belli bir amaca hizmet ederler. Tek başına olduğu gibi bir akran, kardeş veya yetişkin ile de oynanır. Çocuklar aslında günlük yaşamdaki eylemleri taklit ediyor görünür fakat, bunu eğlenme amacı ile yaparlar. 3 yaşla beraber sembolik oyun çocuğun daha çok kendisine yönelttiği basit eylemlerden (örn., yemek yiyormuş gibi yapmak); başkasına yönelttiği sıralı, karmaşık eylemlere( örn., bebeğinin elini ağzını yıkamak) dönüşür. 3 yaşla beraber oyun rollerin çeşitlendiği, senaryoların  olduğu sosyodramatik oyuna dönüşür.

Gelişim Psikolojisi kuramcısı ve psikoloğu Piaget’e göre, oyun becerisi çocuğun eylemlerine bağlı olarak gelişim sürecinde aşamalı ortaya çıkmaktadır. Oyunu 3 ana evrede ele almıştır. Bunlardan ilki alıştıma oyunları(çocuğun öncelikle kendi vücuduna ve çevresindeki nesnelere yönelik basit hareketleri tekrarlaması), ikincisi sembolik oyun, üçüncüsü ise kurallı oyun(başarı ve kazanma amaçlı)’dur. Piaget alıştırma oyunlarından sembolik oyuna geçişi önemli bilişsel bir aşamanın belirleyicisi olarak görmüştür. Yani Piaget’e göre sembolik oyun, temsili düşünme becerisinin belirtisidir. Bu konuda çalışmaları olan bir başka gelişim psikoloğu Vygotsky ise, oyunun daha çok sosyokültürel doğası üzerinde durmuştur. Onun görüşüne göre oyun; çocuğun ebeveynleri, kardeşleri ve arkadaşlıklarıyla sosyal birliktelikleri bağlamında gelişir. Bilişsel edinimlerin göstergesi olmaktan ziyade destekleyicisidir. Oyun sayesinde çocuk özdenetimi öğrenir, düşünce ve anlamın hareket ve nesneden farkını ayırt edebilmeyi kavrar. Yani Vygotsky’e göre nesne dünyasından zihinsel gerçekliğe geçiş oyun ile gerçekleşir. Onun bu fikirleri psikoloji dünyasında sembolik oyun ile öğrenme araştırmalarına yol açmıştır.

Sembolik Oyun Zihin Geliştiriyor

Evrensel nitelikteki sembolik oyun olgusu, çocukların bazı sosyal bilişsel becerileri ile ilişkili bulunmuştur. Özellikle dil gelişimi ile sembolik oyun bebeklik ve okul öncesi dönemde el ele gelişmektedir. Bunun yanı sıra yapılan çalışmalar çocuklarda özdenetim gelişiminde de sembolik oyunun etkiliğini göstermektedir. Sembolik oyunla birlikte çocuklar sırasını bekleyebilme, anlaşmazlıkları sözlü iletişim ile çözme, ne denli sıkıcı ya da zorlu olursa olsun yılmama gibi özdenetim becerilerini kazanmaktadır. Oyun çocuklara kurdukları hayali senaryolar çerçevesindeki kurallara uymaya teşvik etmesi ile de özdenetime katkıda bulunur.

Paul Harris’in okul öncesi çağındaki çocuklarla yaptığı çalışmada çocukların normalde zorlandığı varsayımsal düşünme ve karşı olgusal düşünme(“keşke şöyle olsaydı o zaman böyle olurdu” gibi) süreçlerine oyunun destekleyici olduğu görülmüştür. Çocuklar hayal ortamında çıkarımlarda daha kolay bulunabilmişler ve günlük hayatta zorlandıkları düşünsel problemleri oyun ortamında daha kolay çözmüşlerdir. Mesela 2 yaşındaki bir çocuk bile hayali dolu bir fincan dökülünce bez ile “ıslak” yeri silme davranışı sergiler. Bu durum bize nedensellik örgüsünü takip edebildiğini gösterir. Bu tarz bulgular özellikle eğitim alanında oyun bazlı programlarla kelime haznesi gelişimi, öykü anlama-anlatma becerileri gelişimi için müdahale programlarının gelişimine yol açmıştır. Günümüz dünyasında oyunla öğrenme programlarını müfredatlara uygulamaya başlansan da ülkemizde bu tür okulların sayısı oldukça az sayıdadır.

Çocukların güvenli bir şekilde oyun oynayabileceği alanlarının olmadığı şehir hayatlarımızda artık göz ardı edilmeye başlanan oyun, belki de bu alandaki araştırmalar ile bizim ülkemizde de eğitimle birleşerek tekrar önem kazanır ne dersiniz? Yaşasın özgürce oynanan eğlenceli oyunlar 🙂

Kaynaklar

Aydın, Ç., Göksun, T., Küntay, A.C. ve Tahiroğlu, D. (2017). Aklın çocuk hali. İstanbul: Koç Üniversitesi Yayınları.

Nicolopoulou, A. (2004). Oyun, bilişsel gelişim ve toplumsal dünya: Piaget, Vygotsky ve sonrası.(M.T. Bağlı, Çev). 37(2), 137-169.

Santrock, J.W. (2015). Yaşam boyu gelişim. (G. Yüksel, Çev.).  Ankara:Nobel Akademik Yayıncılık.

Paylaşın, herkes okusun:
Gülçin Özdemir:
Alakalı içerikler