Aşk ilişkilerimizin, iş arkadaşlıklarımızın, abartmıyoruz hatta ruh sağlığımızın ve yaşadığımız olayları hatırlayışımızın… neredeyse tüm yetişkinlik duygu, düşünce ve davranışlarımızın temelinin bebekken, hem de sadece bir yaşındayken atıldığı söylesek ? Tüm yaşamımızı etkileyen bu şey ise annemiz ile kurduğumuz ilişki ! Bağlanma kuramı, kulağa çılgınca geliyor olabilir ama bir düşünün ıssız adam olur da ıssız bebekler niye olmasın ?
“Bağlanmayacaksın Bir Şeye, Öyle Körü Körüne.”
Dese de şair, insanız bağlanıyoruz. Aslında bağlanma, bize evrimsel bir yarar da sağlamış. En uzun bakım süresine ihtiyaç duyan insan yavruları, yaşamlarını devam ettirebilmek için bir şekilde yetişkinlerin dikkatini çekmek ve ihtiyaç duyduğu desteği, mamayı, pışpışlanmayı almak zorundalar. Bu noktada devreye o minik elleri, kocaman kafaları ve gözleri, ayrıca bir dolu hormon (bkz. anneliğin nörobiyolojik kökenleri) devreye giriyor. Ah tabii bir de bebek ve ebeveynleri arasındaki o değerli ilişki var. Bebek ve bakım sağlayan kişi arasında gelişen o duygusal bağ, aslında bebeğin kendini sigortalatıp garantiye alması diyebiliriz. Duygusal yönü ağır basan bu kavram bugün hala araştırılmaktadır ve gelişim psikolojisinin en önemli konuları arasında yer almaktadır.
Şöyle bir geriye dönüp baktığımızda ilk Freud’u görüyoruz. (Şaşırmadık değil mi ?) Freud, psikoseksüel gelişim kuramına da uygun olarak, bebeklerin kendilerini besleyen kişiye ya da objeye karşı duygusal bağ kurduğunu iddia etmiştir. Biliyorum, akıllarda “Peki ya biberon ?!” sorusu… Neyse ki Harlow artık klasik olan deneyiyle içimize su serpiyor. Yeni doğmuş maymunları alıp onları biri tel ve diğeri daha pofuduk kumaştan annelerinin yanına koyuyor. Her iki anne maymununda da bebek gelip sarıldığında anne sıcaklığı verebilmesi için ampul bulunuyor. Yalnızca tel anneye bebek maymunları besleyip büyütmesi, oral doyum vermesi için biberon yerleştiriyor. İlerleyen zamanlarda yavruların sadece acıktıklarında tel anneye gittikleri, yumuşak anneye daha çok sarıldıkları, öyle ki kumaş anneye sarılırken tel anneden süt emdikleri görülüyor.
Büyüttüğü yavruların anneye koşup sarıldıklarını ama tel annenin bakımına terk edilen yavruların böyle bir şey yapmadığını görüyor. Aradan yıllar geçip de gerçek anne-bebek ilişkisinden mahrum kalan maymunlar birer yetişkin olduğunda çiftleşmekte zorlandıkları, dişi maymunların yavrularına ağır cezalar verdikleri görülüyor. Ama Harlow’un deneyinde en önemlisi, gerçek anneye daha yakın kumaş anneyi tercih eden maymun bebekler, Freud’un söylediği gibi yalnızca beslenmenin önemli olmadığını, bebeğin rahatlığının da kritik olduğunu göstermişler. Ve Erikson bir süre sonra, yavru maymunlarımıza ters düşmeyecek başka bir fikir ortaya atmıştır. Rahatlık ve duyarlı bir bakımın, bebeğin güven duygusu, dolayısıyla da bağlanma yani duygusal bağın oluşmasında önemli olduğunu ve ilk bir yaşında bebeğin temel güven-güvensizlik evresinden geçtiğini söylemiştir.
Kırk Dört Çocuk Hırsız: Kişilikleri ve Yaşamları
Londra’da yaşayan evsiz çocuklar üzerine bir çalışma sunan Bowlby, ebeveyn ve çocuk ilişkisine dikkatleri çekmiş ve annesinden erken yaşta ayrılmanın erkek çocuklarının ileriki yaşlarda suçluluk oranını arttırdığını söylemiştir. Bağlanma kuramıyla alakalı ilk çalışmaları yapmış ve “bağlanma” terimini ilk kez John Bowlby kullanmıştır. Psikanalitik ekolden etkilenmesinin yanı sıra hem bebeklerin hem de anne-babaların biyolojik olarak bağlanma için hazır olduklarını iddia etmiştir. Evrensel yakın ilişki kurma eğiliminin henüz bebekken bile gözlendiğini ve bağlanmanın dört aşamada gerçekleştiğini ortaya atmıştır:
Aşama 1 (Doğum – 2. Ay): Bebek insan figürlerine karşı gülme, ağlama tepkileri gösterir.
Aşama 2 (2. Ay – 7. Ay): Bebek yavaş yavaş tanıdık olandan yabancıyı ayırmaya başlar ve bağlanma temel bakım verene odaklanır. Bakıcısına daha çok ses çıkarır, ona daha çok güler ve onunla göz kontağı kurar.
Aşama 3 (7. Ay – 24. Ay): Bağlanma özelleşir ve bebek bağlandığı kişiyi arar. Yabancı biriyle karşılaştıklarında korkar, endişelenir. Bağlandığı kişi onun için güvenilir bir limandır.
Aşama 4 (24. Ay ve Sonrası): Çocuk artık diğerlerinin duygu, düşünce ve planlarını fark edip ona göre hareket ederler.
Bowlby’nin görüşlerine baktığımızda bağlanma kuramını üç temeli olduğunu görüyoruz:
- Bebekler bağlanma sürecini kolaylaştırıcı gülme, emme, izleme gibi davranış dağarcığı ile doğarlar.
- Bağlanma, sadece bebeğin gereksinimlerini değil; aynı zamanda bakım verenin de yakınlaşma ihtiyacını karşılar. Kısaca tüm ilişkiler gibi karşılıklı bir süreçtir.
- Bağlanma ilişkisiyle beraber bebek kendine, bakım verenine, ilişkiye ve nihayetinde yaşadığı dünyaya anlam verir.
Bebekler, bakım verenle yaşadıkları ilişkiye göre basit bir düşünce sistemi geliştirirler. Eğer gereksinimlerine uygun, tutarlı ve düzenli bir bakım gördülerse “Karşımdaki benim ihtiyaç anlarımda yanımda, ben bakım görmeye değer, değerli biriyim ve dünya güvenilir bir yerdir.” şeklinde bilişsel temsil geliştiriyorlar diyebiliriz. Bebekle bakım veren arasındaki ilişkinin bu izleri içsel çalışan modellerle (zihinsel bağlanma modelleri) yetişkinliğe aktarılır. Bowlby’nin de dediği gibi: “Bağlanma, beşikten mezara insan davranışının bütünleyici bir parçasıdır.”
Kim O Gözlerindeki Yabancı ?
“Her bebek illa aynı şeyleri mi yaşayacak canım, olmaz öyle şey.” diyen Mary Ainsworth, farklı deneyimlerin bağlanmanın niteliğini de değiştirdiğini “yabancı ortam tekniği ile test etmiştir. Anneleri (daha ulaşılır ve genel bağlanma nesnesi oldukları için) ile bebeklerini bir odaya aldıktan sonra dört adımda bebeğin davranışlarını gözlemlemiştir. Ve üç çeşit bağlanma türü ortaya çıkmıştır, yıllar sonra da başka araştırmacılar tarafından dördüncüsü eklenmiştir.
Bebekler, bilinmeyen bir durumla karşılaştıklarında (yabancı ortam deneyinde bu tanınmayan kişi) referans olarak bağlandıkları kişiyi dikkate alırlar. Annelerinin ne yaptıklarına bakarlar, eğer annesi yabancının varlığından etkilenmiyorsa ve yabancı onunla iletişime geçtiğinde ses çıkarmıyorsa yabancı zararsız biridir.
Bağlanma Türleri
Güvenli bağlanan bebekler, kendileri dünyayı keşfederken annelerini bir güvence üssü gibi görürler. Bir taraftan özgürce hareket ederler, diğer taraftan yan gözle annenin nerede olduğunu bakışlarıyla kontrol ederler. Ainsworth’un deneyindeki gibi o ortamı keşfederken annesi onu eloğluyla bırakıp giderse haklı olarak buna tepki gösterir. Ağlar, sızlar ve adeta anneyi “Sen ne yapıyorsun, beni yalnız bırakıyorsun ?!” diyerek protesto eder. Fakat anne geri döndüğünde onun kollarına atılarak kendisini sakinleştirmesine izin verir ve kaygıları azalır. Bakım veren duyarlıdır ve bebeğin ihtiyacı olduğunda tutarlı bir şekilde yanında olmuştur.
Kaygılı kaçınan bağlanan bebeklerin ise gözlem odasında anneyle çok fazla iletişime geçmediği, kendi başlarına takıldığı ve kimseyi takmadığı görülmüştür. Anne odaya girmiş, çıkmış yadırgamaz; yok efendim yabancı biri varmış, alakadar etmez. Duygularını çok fazla kontrol eden, bastıran bebekler söz konudur. Bakım veren, bebek için ulaşılmaz ya da reddedicidir. Anne-bebek arasında pek fazla iletişim yoktur. Bebeğin ihtiyacına verilen cevaplar öfke doludur.
Kararsız, dirençli bebekler var bir de; onlar da ne yardan vazgeçerler, ne de serden. Anneye güvenmek istiyor, güvenemiyor; bırakıp gitmek istiyor, ama umursuyor gibi düşünebilirsiniz. Bu bebeklerin odayı keşfetmek için çalışmadıkları, anneye kaygılı oldukları için vantuz gibi yapışıp kaldıkları ama sonra bu yakınlıktan bulanıp bir de anneye direndikleri, ittikleri görülmüştür. Duygularını kontrol etmekte sorun yaşayan bebekler söz konusudur. Anne, aynı masallardaki gibi bir vardır ve bir yoktur. Bebeğine karşı çok duygusal değildir ve bebekleriyle uyumlu hareket edemezler.
Ve son yılların yeni türü, dağınık bağlanan bebekler şaşkın ve korkmuşlardır. Anneden korkarlar; hem dirençlidir hem de kaçınan davranış gösterirler. Annenin depresyonda olduğu, istismar ya da ihmalle karşılaşan bebekler stresle baş edemezler. Hareketleri yavaşlar ya da donup kalabilirler. Ayrıca seratonin taşıyıcısının kısa versiyonu olan 5-HTTLPR genine sahip bebekler dağınık bağlanma geliştirmektedirler.
Bağlanmanın Genel Özellikleri
Psikologlar bebek ve bakım sağlayan kişi arasındaki o duygusal bağın doğumun ilk dakikalarından itibaren kurulmaya başlandığını söylüyorlar. Anne-bebek arasındaki ten ilişkisinin önemli olduğunu, doğumdan hemen sonra bebeği çıplak kucaklamanın bağlanmayı olumlu etkilediğini ileri sürenler var. Hatta anne karnında dahi bağlanma sürecinin başladığını söyleyen araştırmacılar da var. Aslında bebeğin anne karnından itibaren çevreyle etkileşime girmeye başladığını, annenin duygu durumundan etkilendiğini düşünecek olursak bizce gayet de mantıklı.
Bebeklerin bağlanmasında kültür, aile yapısı, anne ve babanın aralarındaki iletişim, sosyal destek, babanın geleneksel rolü, anne ve babanın kendi bebekliklerinde geliştirdikleri bağlanma ve bebeklerine nasıl bir bakım verdikleri, genler, bebeğin mizacı etkili olmaktadır.
Farklı kültürlerde yapılan çalışmalar, bebeklerin genellikle bakım verenlerine güvenli bağlandıklarını ama dirençli, kaçınan bağlanma oranının toplumdan topluma değiştiğini göstermektedir. Kültür aile yapısını, dolayısıyla anne-babanın bakım verme stilini etkileyerek bebeklerin biliş ve duygularını etkilemektedir.
Ve Daha Neler Neler
Bebek illa da tek bir kişiye bağlanacak, o kişi anne olacak diye bir kaide yoktur. Örneğin tarım toplumlarında bebekler ağabey/ablalarına da bağlanabilirler. Anne ve babanın arasının iyi olması ve annenin babayı desteklemesi, bebek ile babanın arasındaki duygusal bağı olumlu olarak etkilemektedir. Eşler arasındaki tutarlılık, bebeğin ilişkiye dair algısını etkiler. Babasıyla iyi geçinen bebekler yabancılarla daha rahat iletişim kurabilecektir ve işin ilginci mutlu, bağımsız, kolay iletişim kurabilen, araştırmacı çocukların babalarıyla aralarında uygun ve destek gören bir bağ olduğu görülmüştür.
Güvenli bağlanan bebeklerin ileride yaşıtları ve öğretmenleriyle iyi iletişim kurduğu, problem çözmede daha iyi oldukları, duygusal açıdan sağlıklı oldukları, özsaygılarının yüksek olduğu, kendilerine güvendikleri, ergenlikte sağlıklı romantik ilişkiler yaşadıklarını söyleyebiliriz. Güvensiz bağlanan bebekler ise biraz daha sinirli, rahatsız, huzursuz, saldırgan, uyumsuz, depresiftir. İmgeleme gerektiren oyunlarda daha başarısız ve sorumsuzdurlar. İlk yıllarda yeterli sevgi ve ilgi görmeyen bebeklerin beyinlerindeki limbik sistemdeki (duygularla ilgili sistem) hücreler yeterli gelişmemektedir. Bağlanma ayrıca kendine zarar verme, madde kötüye kullanım ve bağımlılığı, ihmal/istismar etme, diğer psikolojik rahatsızlıklara yatkınlıkla ilgilidir.
Kişilik yapısını ve kişiler arası ilişkilerini etkileyen ve birçok yönü olan bağlanma, tabii ki bebeğin mizacından ayrı düşünülemez. Siz ne yaparsanız yapın, bazı bebekler daha zor mizaçlı olabilirler. Aynı zamanda her şeyden öte bağlanmanın kalıcı ve değişmez olduğunu sanmamak gerekir.
Bebeklikte bağlanma çok uzun, derin ve gelecekteki yaşamımızın temellerini atması açısından ilgi çekicidir. Hala bebeklikteki bağlanma ile ilgili araştırmalar devam ederken, araştırmacılar yetişkinlik dönemindeki bağlanmayı da incelemeyi ihmal etmemişler. Bir sonraki yazımızda görüşmek üzere ! 🙂
Ağzınıza sağlık hocam akıcı bir dil ile anlatmışsınız, yetişkinlerde bağlanmayı sabırsızlıkla bekliyorum