Sen bize bakmazsın çocuk , huzur evine kapatırsın! Sınav stresine karşı bu kadar çok yorulma kazanamazsan ben bakarım sana! Çocuğun olana kadar hala bir çocuksun. İşte bu söylemleri hemen hemen hepimiz duymuşuzdur. Hangi koşullarda bu söylemler değişir? Tüm bunlar toplumların çocuğa verdiği değer üzerinden açıklanabilir.
Çiğdem Kağıtçıbaşı (1979) tarafından yapılan Çocuğun Değeri Araştırmaları olarak bilinen kapsamlı bir araştırmayla aile dinamikleri, ailenin zaman içinde değişimi ve toplumsal sosyoekonomik gelişimi anlaşılmaya çalışılmıştır. Psikolog, nüfus bilimci, ekonomist ve araştırmacılardan oluşan ekip tarafından uzun süreli bir araştırma yürütüldü. Kore, Filipinler, Tayland, Singapur, Tayvan, Türkiye, Endonezya, ABD, Almanya’da yürütülen bu geniş kapsamlı çalışmada 20.000’den fazla, doğurgan yaşta evli kişiden mülakat tekniği ile veri toplanmıştır. Mülakatlar eğitimli yerel mülakatçılar tarafından yerel dil kullanılarak yapılmıştır. Tüm veriler neticesinde ana-babaların çocuk sahibi olma konusundaki istekleri, çocuklarına atfettikleri değerler, doğurganlık tercihleri gibi konuları incelenmiştir (akt. Kağıtçıbaşı, 2013). Araştırma sonucunda üç adet değer tipi belirlenmiştir. Çocuğun ekonomik değeri, psikolojik değeri ve sosyal değeri.
Çocuğun ekonomik değeri, çocukların hem küçükken hemde büyüdüklerinde ailelere sağladıkları ekonomik faydadan bahseder. Örneğin; çiftçi bir ailede çocuk sayısı ne kadar yüksek olursa ekonomik anlamda o kadar rahatlama olacaktır. Bu tip değeri benimseyen ailelerde çocuklara “yaşlılık güvencesi” olarak bakılmaktadır. Anne babalar yaşlandıktan sonra kendilerine bakabilecek çocuklar yetiştirmeyi hedef olarak görmektedir. Araştırma sonuçlarına göre bu tarz aileler az gelişmemiş ülkelerde yaygınlık gösterebildiği gibi gelişmiş ülkelerde kırsal kesimlerde de yaygınlık göstermektedir. Ülkemizi düşündüğümüzde ise bu durum kimseye yabancı gelmemektedir. Çoğumuz bu şekilde yetiştirildik ve her birimiz ailelerimizin yaşlılık güvencesiyiz.
Çocuğun psikolojik değerine bakıldığında ise ana-babaların çocuklardan bekledikleri faydacı bir ilişkiden çok sevgi üzerine bir ilişkidir. Bu değerin yaygın olduğu yerler daha gelişmiş ülkeler ve eğitim seviyesinin yüksek olduğu ailelerdir. Bu anlayışta çocuk yapmak ekonomik yarar sağlamak şöyle dursun aksine gayet masraflı bir durumdur. Aileler sadece psikolojik doyum için çocuk sahibi olmak istenmektedir. Bu tip anne-babalar sevgi ve doyumu bir ya da iki çocuk ile sağladığı için daha fazla çocuk istememektedir. Ancak ekonomik fayda değerine sahip ailelerin istedikleri çocuk sayıları daha yüksek çıkmıştır.
Çocuğun sosyal değeri ise ebeveynlerin çocuk sahibi olmayı, sosyal statü açısından önemli gördüklerini vurgular. Çoğu toplumda kişiler çocuk sahibi olduktan sonra yetişkin olarak kabul edilir. Bu nedenle bireylerin çocuk sahibi olmak istemesi sosyal bir norm çerçevesinde gelişir. Ayrıca soy isminin devam etmesi gibi nedenler kişilerin çocuk sayısı ve çocuk sahibi olma istekleri üzerinde etkili olmaktadır.
Tüm bu bilgiler doğrultusunda diyebiliriz ki bizden yaşlılıkta bakım isteyen ebeveynlerimizi yargılamak yerine tüm bunların normal olabileceğini kendi sosyal bağlamında hayli işlevsel istekler olabileceğini göz ardı etmemeliyiz. Ayrıca tüm bu ayrım anne-babaların çocuk sahibi olurken sadece bir değer üzerinden düşündüklerini söylememektedir. Tüm koşulların birbirinin üzerinde etkisi olabileceğini unutmamak gerekir.
Kağıtçıbaşı, Ç. (2013).Benlik aile ve insan gelişimi (3.baskı). İstanbul: Koç Üniversitesi Yayınları