Beklemenin Şaşırtıcı Gücü
Çoğu insan beklemenin vakit kaybı olduğuna inanıyor ve en iyisinin bu boş zamanı
herhangi bir şeyle doldurmak olduğunu düşünüyor. Herhangi bir şey… Markette alışveriş
kuyruğundayken, kırmızı ışığın yanmasını beklerken ya da doktorumuzun ofisinde sıramızın gelmesini beklerken, beynimiz sanki bir şeylerle meşgul olmak istiyormuş gibi görünüyor. Günümüzde çoğu insan bu gibi durumlarda hemen cep telefonuna sarılıyor ve mesajlarını düzenlemeye, okuduğu belgelerin tekrar üzerinden geçmeye veya internette gezinmeye başlıyor.
Fakat, beklemenin hiçbir değeri yok inanışı tamamen yanlış. Aslında kişisel kontrolün, hayattan alınan tatminin hatta öğrenmedeki başarının gizemi beklerken ki huzuru bulmakta yatıyor.
Beynimizi Denetleyemiyoruz.
Çünkü beklemenin tahammül edilemezliğinin altında yatan ince detay, yalnız kalmaktan korkan küçük kaygılı bir yaratık. Bu yaratık ‘’ eğer yalnızsan, birileri tarafından korunmuyorsundur ve bu senin güvenliğin için bir tehdit anlamına gelir’’ diyen eski bir sistemi çalıştırıyor..Bu küçük bekleme anlarında, bu küçük yaratık beynimizin kontrolünü ele geçiriyor ve ‘’birlikte olabileceğimiz’’ şeylere ulaşıyor.
Bölylece yalnızlıktan kurtulmuş oluyoruz.
Diğer bir deyişle, kaygılı yaratık kontrolde fakat biz değiliz.
Yapılan araştırmalara göre kontrol algısının yoksunluğu negatif stres, endişe ve depresyonla ilişkili. Hatta bu yaratığın beynimizi kontrol etmesine ne kadar izin verirsek, o denli güçleniyor. Kanadalı psikolog Donald Hebb’in deyişiyle: ‘’ Birbirini ateşleyen nöronlar, birbirine bağlanır.’’
Beklemeyi İyi Kullanmak
Ya gün içerisinde geçirdiğimiz bekleme anlarında kendimizi gözetleyebilseydik?
Bu anlarda sadece boşluğu doldurmak için bir şeyler toplamak yerine, bekleme anlarının bizim için iyi birer fırsat olduğunun farkına varabilirdik. Sadece güvende olduğumuzu kendimize hatırlatarak ‘’Savaş-Kaç’’ tepkisinden gerilmiş olan kaslarımızı gevşetebiliriz.
Hayatta denediğimiz ve tekrar ettiğimiz şeyler otomatik hale gelir. Eğer bu gevşemeyi tekrar edip düzenli hale getirirsek beynimizin kontrolünü tekrar ele geçirmeye başlamış ve rahatlamış oluruz.
Bunu uygulamak için bir çok fırsatımız var. Ekmeğin kızarmasını beklerken, birinin duştan çıkmasını beklerken, bilgisayar ekranındaki şeyin yüklenmesini beklerken, sevgilimizin bulaşık yıkamasını beklerken, telefonda beklerken, hatta bir ebeveyn olarak yeni doğan bebeğimizin sakinleşmesini beklerken bunu yapabiliriz.
Bu egzersizi yaparak kendimizi kontrol etmeyi, kendimize güvenmeyi, arttırabilir, sahip olduğumuz boşluğu daha az gerilimli bir şeyle doldurarak da rahatlamış hissedebiliriz. Kendimizi doyumsuzluğun ve gereksinimlerin aldatıcı aciliyetinden kurtarıp, güven ortamı ve gönül rahatlığına ulaşabiliriz.
Bu basit egzersizi günlük hayat içerisinde de beklediğimiz her yerde denemeliyiz.
Beklediğimiz fark ettiğimiz anda, vücudumuzu rahatlatıp, güvende olduğumuzu hatırlayıp bekleme deneyimi hakkında meraklı olmamız yetecektir.
(Çeviri) Elisha Goldstein, Ph.D.