Araştırmacılar, kaygılı olma durumunun başkalarının duygularını okumayı zorlaştırdığını iddia etmektedirler.
Önceki araştırmalara göre başkalarının yüz ifadelerinin yorumlanmasında yaşanan güçlükler bazı psikiyatrik bozukluklarla ilişkiliyken, kaygılı olmaya daha yatkın olan kişilerin korku ifadesi sergileyen yüzlere daha duyarlıdırlar. Bununla birlikte kaygı uyandıran bir durum yaşayan insanlar arasında bu etkinin var olup olmadığı çok net değil. Bristol Üniversitesi Biyolojik Psikoloji Profesörü ve çalışmanın yazarı olan Marcus Munafo: “bu çalışma ile şu andaki kaygı düzeyimiz dünyayı ve özellikle duyguların yüzdeki ifadelerini algılayışımızı nasıl etkilemektedir? sorusuna cevap vermeye çalışıyorduk.”
İnsanların yüz ifadelerinden nasıl etkilendiğini söyleyebilir misiniz?
Bu sorunu çözmek için Munafo ve meslektaşları kaygı uyandıran bir durumun, 21 sağlıklı katılımcının yüz ifadelerinden duyguları yorumlama kabiliyeti üzerindeki etkisine baktılar. Katılımcıların herhangi bir durum karşısında kaygı duyma eğilimleri farklıydı fakat hiçbirinde kaygı bozukluğu mevcut değildi.
Katılımcıların her biri normal hava veya karbondioksitçe zenginleştirilmiş hava üfleyen bir yüz maskesi taktı. (Karbondioksit durumu, kaygı ve gerginliğe neden olmakta, aynı zamanda kalp atış hızı ve kan basıncını yükseltmektedir.) Katılımcılar çalışmanın her bir bölümünü tamamladıktan sonra, alternatif hava türünü soluyarak deneyi tekrarladılar.
Çalışmanın ilk bölümünde, katılımcılara farklı seviyelerde öfke, hüzün, şaşkınlık, tiksinti, korku ya da mutluluk ifade eden insan yüzleri teker teker gösterildi. Her duygu için var olan 15 fotoğraf katılımcılara 2’şer kez gösterildi. Katılımcılardan gördükleri her yüzü 6 duygudan biriyle eşleştirmeleri istendi.
Çalışmanın ikinci bölümünde ise, her katılımcıya öfke ve mutluluk uç noktalarının arasındaki bir duygunun ifade edildiği 15 yüz içeren 45 fotoğraf gösterildi ve ifadeleri yorumlamaları istendi. Her iki deney de daha sonra 40’tan fazla katılımcıyla tekrarlandı. Royal Society Open Science dergisinde yayımlanan sonuçlar yaş, cinsiyet ve katılımcıların kaygı yatkınlıklarına göre değerlendirildi. Katılımcıların, karbondioksit yönünden zengin havayı soludukları durumda yüz ifadelerini tanımlamada %8 oranında daha kötü oldukları bulundu.
Kaygılı Olmak Bilişsel Becerileri Etkiler mi?
Munafo: “ Kaygının bilişsel kaynakları kullandığını biliyoruz. Ve bu yüzden genel olarak bozulma durumuyla karşılaşmak çok da şaşırtıcı değil.” Ekip ayrıca, katılımcıların endişeli olduğu durumlarda, belirsiz yüz ifadeleri gösterildiğinde öfkeyi mutluluktan daha çok gördükleri sonucuna ulaştı. Buna rağmen deney daha büyük bir grupla tekrarlandığında ilişki daha zayıftı.
Son olarak katılımcılar internet üzerinden bir çalışmada yer aldılar. Burada farklı etnik kökenden kadın veya erkek yüzlerindeki ifadeleri 6 farklı duyuya göre yorumlamaları istendi. Katılımcılardan o andaki kaygı seviyelerini belirlemek amacıyla bir anket doldurmaları istendi. 1994 kişiden elde edilen sonuçlar, kaygı düzeyi yükseldikçe yüz ifadelerini doğru tanıma oranının düştüğünü gösterdi. Ek olarak ekip, şu anki kaygı seviyeleri göz önüne alındığında, genellikle daha kaygılı olan kişilerin yüz ifadelerini tanımada daha başarılı olduklarını buldu.
Munafo, herhangi bir sonuca varılmadan önce çalışmaların tekrar edilmesi gerektiğini belirtmesine rağmen, duygu tanıma ile kişilerin genel kaygı düzeyi ve anlık kaygı düzeyleri arasında birbirinden daha farklı bir ilişki olabileceği gibi ilgi çekici bir ihtimal olduğunu vurguluyor. Araştırmaya katılmayan bir klinik psikolog olan Tim Dalgleish, (Cambridge Research Centre in Affective Disorders) araştırmanın ilginç olduğunu fakat sonuçların yorumlanmasında bazı güçlükler yaşandığını vurguladı.
Tim Dalgleish: “Asıl problemin kaygılı olduğumuzda tüm görevleri getirmede mi sorun yaşamak mı , yoksa sadece duyguları tanımlama ile ilgili bir sorun yaşamak mı olduğunu bilmiyoruz.”
Fakat Munafo daha önce yapılan çalışmalardan elde edilen bulgular ile, karbondioksit gazı solumanın bilişsel işlevlerde herhangi bir bozulmaya neden olmadığını vurgulamıştır. Ayrıca Dalgleish’e göre kaygılı olma haliyle bazı duyguların (örneğin; korku) daha iyi tanınabilmesi arasında da herhangi bir bağlantı bulunmaması ilişki olmadığının bir kanıtı değildir. Yani genelde daha kaygılı olan kişilerde böyle bir etki söz konusu olabilir. “ Kanıtın bulunamaması, kanıt olmadığı anlamına gelmez! “