Bu hafta önce sizi ağlatan ve ardından etik, ebeveyn sorumlulukları, aile dinamikleri, organ bağışı gibi konuları sorgulatan bir filmle karşınızdayız. Kız Kardeşimin Hikayesi aynı adı taşıyan kitaptan uyarlanmış, oldukça başarılı oyuncuları barındıran, insanı fazla hüzne maruz bırakan, gayet iyi işlenmiş bir dram olmuş. Yalnız dikkat, izlemeden önce depresif duygu durumda olmadığınıza emin olunuz, çünkü “erkekler ağlamaz” diyenleri yalanlayan bir hikayeyle karşı karşıyayız. Konusu ilginizi çekmese bile her bir aile bireyinin hissettikleri ve anlattıkları insanı filmin içine çekiyor, doğal olarak etkiliyor.
Yanlışlıkla Doğan Birçok Çocuk Olabilir Ama Anna’nın Hikayesi Farklı
Anna Fritzgerald, daha ergenliğine yeni giren ve doğduğundan beri genleri uyuşan ablasını yaşatmaya çalışmış bir kız kardeştir. Doğumundan itibaren birçok işleme maruz kalmıştır. Bu işlemlerin hepsi çok da normal çünkü Anna aslında, lösemi hastası olan ablası Kate’i yaşatma amacıyla laboratuvarda genleri özel olarak belirlenen bir bebek olarak doğmuştur. Anna’nın da değişiyle “ablasına yedek parça temin edecek olması” annesi ve babasının çocuk yapmasındaki tek nedendir. Akıllara “İnsan neden çocuk sahibi olur ?” sorusunu ve “çocuğun değeri araştırmasını” getiren etik sorun ve aile ilişkilerinde yaşanan çatlaklar, Anna’nın anne babasına dava açmasıyla daha da büyür.
Anna, kendisini ablasına böbreğini vermesi için zorlayan ebeveynlerine tıbbi bağımsızlık hakkını kullanabilmek ve kendi bedeni üzerinde kendi kararlarını verebilmek adına dava açmak için ünlü avukat Campbell Alexander’a imzalı olarak velayet haklarını verir. Tüm yaşamını hasta kızını sağ tutmaya vakfetmiş ve artık avukatlık işini yapmayan anne Sara Fritzgerald yaşananlar karşısında şoka girer ve Anna’nın ablasına böbreğini vermek istememesini anlayamaz. Yaşanan aile içi çatışmalar, karı koca ve ebeveyn çocuk ilişkisi, ailenin bir arada kalma çabası, hasta bir çocuğa sahip olmanın zorlukları ve ihmal edilen çocuklar Kız Kardeşimin Hikayesi dışında başka bir filmde bu kadar etkileyici midir bilemeyiz. Yalnız geçirilen iki saatin her bir dakikasına değdiğini söyleyebiliriz.
Cameron Diaz’ın tatlılığı, Sofia Vassilieva’nın oyunculuğu derken filmin
nasıl bittiğini anlayamayabilirsiniz. İzlerken “Anne haklı tabii canım, ablası ölsün mü ?”, “Ama yazık değil mi bu çocuğa da ? Canı yok mu onun da ?” diye diye neye uğradığınızı şaşırabilir, neye veya kime hak vereceğinizi bilemeyebilirsiniz. Bir de kendinizi bu davaya bakan hakimin yerine koyarsanız, işiniz zor.
“Neden çocuk yapar ki bir insan ? Bin bir dert tasa…” diye sorulara daldıracak, sizi çocuğun değeri hakkında düşündürecek, ağlatacak, ağlatmasa bile gözlerinizi dolduracak bir hikaye. Anne-baba arasındaki gerilimi tam göstermese de aileyi tüm yönüyle tanıtacak, oyuncularıyla kendine hayran bıraktıracak harika bir film öneriyoruz. Esen kalın efendim.
IMDb: 7.4/10
Dram / 2009 / ABD